Bu gidişat nereye doğru, anlayan idrak eden var mı? Dünyayı kaynayan bir kazan haline getirdiler. İnsanlar depresyonda, sinirler gerildi. Fikir anarşisi, duygu inançsızlığı zirveleri aştı. Dünya ve insanlık tarihini okuyanlar ve idrak edenler görecektir ki; aynı haller yaşanmaktadır. Sadece bir deli, bir taş ve bir kuyu bir araya gelmedi. İnsanların pek az bir kesimde var olan ve aşırı duygularla beslenen uç fikirler, çoğunluğun motor duygularıymış gibi bir algıyla hareket ediyorlar. Toplumları düşman ve husumetli halde göstermek neye ve kimlere yarar?
Dünyanın gözleri önünde yaklaşık kırk gündür bir buçuk milyon insan mazlum ve mağdur bir vaziyette soykırıma tabi tutuluyor. Ne gariptir ki; soykırıma uğradıklarını iddia eden -hiçbir zaman açıkça isbat edemeyen- Yahudi (Siyonist) Topluluğu kendilerini dokunmamış insanlara üççeyrek asırdır zulmediyor, katlediyor ve soykırım uyguluyor. Soykırım kelimesi, sadece Yahudi’nin maruz kaldığı ve başka millet ve topluluklar için asla kullanılamayacak (kullanılırsa uluslararası cezai yaptırımlara maruz kalınacak) bir kelime olarak lügatlere girdi. Döneminde toplulukların tepişmesinden ve asabiyetlerinden büyük siyasi dâhiler şeytana şapka çıkartacak bir zekâ ile Ortadoğu’nun ortasına benzin, barut, pamuk ve ateş dörtlüsünü koydular. Ama bırakıp gitmediler. Laboratuvar gibi Ortadoğu’da yeni yeni anarşi, kaos formüllerini deneyerek dünyayı nasıl erkenden helakete sürükleriz çabasıyla canla başla çabalıyorlar. Pardon, dünyayı ari ırkın egemenliğine diğer ırkların köleliğine devşirmeye çabalıyorlar. Çok özür dilerim yanlış ifade ettim, dünyaya barış, güven ve demokrasi getirmek için çabalıyorlar.
Dünyanın gözleri önünde demiştim. Bu ifadeden utanıyorum. Dünyadaki asil ve makul insanlar yapılan katliama, soykırıma her imkânları ile karşı çıkıyorlar. Statlarda, meydanlarda, sosyal medyada. İnsanların kendi aralarında problemleri yok. Olsa da halletmenin yolunu buluyorlar. Ama ya şu seçilmiş, elit, Tanrı’nın üstün kıldığı idareciler. Onlara ne demeli? Asıl problem onlarda gibi görünüyor. Şunu demek istiyorum. Soykırım dünya insanlarının gözleri önünde değil, arenada locada oturan elit yöneticilerin gözleri önünde yaşanıyor. Çakala para yatırmışlar bahsi kazanmayı bekliyorlar. “Bunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur” sözü ile batıyı en güzel şekilde tasvir etmiştir merhum Aliya İzzetbegoviç. Bediüzzaman Said Nursi “Dünya, büyük bir mânevî buhran geçiriyor. Mânevî temelleri sarsılan garp cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir tâun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müthiş sârî illete karşı İslâm cemiyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cemiyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz” ifadeleri ile Batının kokuşmuş ve çürük felsefeleri ile asla huzura, barışa, güven ve demokrasiye kavuşamayacağımızı bir asırlık sürede farklı süreçler sonucunda tespit etmiş. "Biz zavallı insanlar amaçlarımıza bu şekilde ulaşmaya, yeryüzüne barış ve mutluluğu katliamlar ve yıkımlar yoluyla getirmeye çalışıyoruz" demiş Jack London.
Zalim ve gaddarı zayıf noktasından vurmalıyız. Dünyayı ateşe vermeye hazır ve razı olan bu kovulmuş, sürülmüş topluluğa en güzel ders, direnen topluluğu fedakârca desteklemekle olur. Diğer yandan meftun oldukları dünya servetini de yok edecek boykotlarla diz çöktürülebilir. Bu dönemde geçerli olan sloganlardan biri de “BOYKOT HAYATTIR”. Evet, azgın ve kudurmuş çakalın karşısındaki aslanı zincirlememek ve çakalın yemini kesmek lazım.
Hepimiz ne olduğunu, neler olacağını ve nereye götürüldüğümüzü anlıyoruz. Hareket eksiğimizi de tamamlamamız lazım. Yerinde saymak geri kalmanın ilk alametidir. Empati denen fanteziyi lütfen yaşayalım. Kahir işgalcinin (örneğin siyonist askerin) kapımızı tekmelediğini ve bizi evimizden sürdüğünü veya gözünü kırpmadan çocuklarımızı öldürdüğünü hayal edin. Ne yapabilirseniz şimdi onu yapmaya çalışın. Yorum ve analizlerle zaman kaybetmeyelim. “Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım. Garb'ın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar; Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var” çılgınlığıyla mazlum ve mağdura sahip çıkalım. Aşırı şekilde ve ısrarla dua edelim. Zalimden fersah fersah uzakta, mazlumun yanı başında olma gayreti zaferi getirecektir.
Fe eyna tezhebun; bu gidişat nereye dendiğinde; biiznillah zafere dersiniz!
Yorum yazarak Gazetesehir Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazetesehir hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazetesehir editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazetesehir değil haberi geçen ajanstır.
Şimdi oturum açın, her yorumda isim ve e.posta yazma zahmetinden kurtulun. Oturum açmak için bir hesabınız yoksa, oluşturmak için buraya tıklayın.
Yorum yazarak Gazetesehir Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Gazetesehir hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Haber ajansları tarafından servis edilen tüm haberler Gazetesehir editörlerinin hiçbir editöryel müdahalesi olmadan, ajans kanallarından geldiği şekliyle yayınlanmaktadır. Sitemize ajanslar üzerinden aktarılan haberlerin hukuki muhatabı Gazetesehir değil haberi geçen ajanstır.